Kalem
Her halükarda dostumuzdur kendisi
Kağıda dökendir kara düşüncelerimizi
Koyu mürekkebiydi duygularımızın tarifi
Asla olmazdı ne gündüzü ne de gecesi
Uyanırsın insanın elinde
Dile dökersin söyleyemediğimizi
Kelimeler ezberinde
Öğretirsin yanımıza bilmediğini
Mektupta kavgaya barış dersin
Savaşlar halledilir ordusuz
Gazetede haberdar edersin
Kağıtta yazı olarak buluruz
Ama artık unutur olduk biz seni
Yerini aldı teknoloji esintisi
İnsanlar senin değerini unutsa da
Sen bizim yoldaşımızsın hala
Belki ama bir zaman
Kaybolacak bu dünyadan
Tarihte önem kaplayan
Geleceği de mi imzalayan
Kalem
Sen gelemedin
Nazımı kınayıp Pirayenin aşkından bahseden sevgilim
Senin eskisi gibi hissetmediğin gün tekrar doğdum ben
Unutma her gün kendimden geçerdim ben, giderdim
Senin aptallığın oldu aptallığımı anlamama neden
Hmm Rosa Parks idölündü senin, hakkından gelemedim
Yenemedim, kadınsın hakkını korumak istemedin sen
Ve ben, yine buradayım, saçma bir uyguluma
Yazıyorum oraya buraya, yazamıyorum tavana
Şarkı söylüyorum ben anlayana, küfür ediyorum anlamayana
Bu günleri de gördük bak acıya dayana dayana
Senden vazgeçmekte güzelmiş, güzelmiş ölmek yana yana
Hayal kurmak yasakmış, gelecek yokmuş sana bana
Merhaba ve ben geldim, hayallerimizi terk ettim
Güle güle diyemedim, elveda diyemedim
Büyük aşkları küçük kelimelerle bitiremedim
Piraye gibi severdin, hislerini bilemedin
Aklımı kemirdim de sana gel diyemedim
Olsun, kendi hakkımdan gelebildim
Sen gelemedin
İnsanlar Değişti
İnsanlar değişti
Unutanlar unutulanlar cabası
Geceleri çalışma yok
Sabah ezanı ile açılan dükkanlar kalmadı artık
Güzel insanlar öldü
Esnaf abiler bitti hep
Topluma girerken ayaklarım sürünüyor
İçim hep geri geri kaçıyor
Ben neden hep seksenlerde kaldım
Karşı markete çıkıyorum iki ekmeğe
İçim hep rüzgarlı havalarda acıyor
Misafir kelimesi kalmadı
Odanın biri salon değil artık
Zaten öyle güzel çocuklarda dışarıda
Misket oynamıyor körebe olmuyor
Beştaşın bile bir araya geleceği taş yok sokakta
Eski arabaların kıymete bindiği
Yenilerinin sağlamlığının olmadığı bir zaman bu
Tüpün benzinle yarıştığı
Mesafelerin artıp gittiği
Eskiden iki yüzlüleri bildiğin
Şimdinin ise kaç yüzünün olduğunu bilemediğin…
Müphem
Gökyüzünü seyrettim, yıldızları saydım
Yemek yaptım,dışarı çıktım.
Bir kedi,battaniye,kanepe koltuk
Nafile dolmadı içimdeki boşluk.
Neye uzatsam ellerimi
Anlamsızlık boyadı gözlerimi
Varlığım yok ama ölmek nasıl bir duygu?
Gittikçe hissizleşiyorum
acep bu mu insanın sonu?
Gece oldu,kulakları tırmalayan bir sessizlik
Her zerrede koca bir belirsizlik
Mânalar kelimelerin arkasında sinik
Bakıyorlar bana dik dik.