ŞAİR ZİHNİ"YLE
"Kör olsun gurbetin kahrı bitmedi,
Gidemem vatana çilem yetmedi."
Diyar-i gurbette hasad bitmedi,
Nideyim hasrete mühled bitmedi.
Bedene yazılmış bu han da kahır,
Çekeriz hasreti sırtımız yağır,
Her demi asır her demi sabır,
Sızılar derinde dinmedi gitti.
Biricik memleket cennet ül mekân,,
Özlemler oyuyor gönüller virân,
Yâd el de gözlerim filan feşmekân
Şarkılar teselli .... âcemaşîran.
Ayağımız köçmüş ruhumuz köçmüş,
Yaranlar gardaşlar rahmete uçmuş,
Arifler meclisi ibrete dönmüş,
Bir âlem olmuştur "ülfetin bağı".
Bahar gelmiş söz de benim ilime
Türküler pelesenk acı dilime
Zihniya düşürdü sancı gönlüme
Acılar sineme düştü ne fayda
Zihniya sendendir Beşire ilham,
Okuyup şirini buldum bir gümân,
Arada olsa da bir hayli zaman,
Şu mahçup sinemi döğer dururum.
Beşiroğlu | 28.11.2015 -ŞAİR ZİHNİ"YLE-
Gök düştü
Bak yağmur yağıyor
Hiç gitmeyecekmişsin gibi sevmemi istedin
Damla "tıp" düştü
Yağmurdu ismi, güzel bir düştü
Papatyanın İngilizcesi oldu sonra
Olsun, sen de değiştin
Gitmeyecekmişsin gibi seven şaşkın bendim
Ama kızıyorum sana, sen öyle sevdirdin
Gök gürüldüyor, midem gibi
Ağrılarım geçti senden sonra
Doktor "psikolojik" dedi
Kasvet gökyüzüme üşüştü
Evet benim gökyüzüm
Onu var eden bendim
Benim var eden gözlerim
Gözlerim olmasaydı gökyüzü olur muydu
Benim dünyamda olmazdı
Sevgi de benden geliyordu
Onu var eden bendim
Seni ölümüne seven yegane bedendim
Yağmurlar yağıyor
Camlarda damlalar dövüştü
Özlemiştim eylülü
Tam bir sene olmuştu
Hatırlayalı katilimi
Güneş yok odam karanlık
Içim aydınlık
Ve benim odamdan yükseliyor binalar
Yükseliyorlar aşkla dolu buluşlar
Yükseliyorlar sensiz kuruluşlar
Ve benim kafamda ki meclise
Antidepresan darbe yaptı
Meclisi dağıttı
Ne de güzel dağıttı
Kafam senin kadar güzel
Sevgi benden di
Bedava gidendi
Kimse kıymeti bilmedi
Kazan istedim
Belki de değer
Gök düştü
"laps" dedi
Ölmüyor içimde ki o çocuk
Öyle bir ihtilaf sardı ki varlığımı
Hiç böyle şaşırmamıştım zihnime
Meğerse kalbime dokunanmış zihnim
Alışamıyorum bu yeni, saf, salak bedene
Bir karmaşa içerisinde yüzmekteyim
Anlaşılmam mümkün değil, çelişkideyim
Hislerimi nasıl tarif edeyim, nasıl becereyim
Bilmiyorum, kıskanıyorum inananları
Kıskanıyorum toz pembe masallara kananları
Özlüyorum eski halimi, acı çekse de yaşayan beni
Acı denizinde yüzmek benim işim olmuştu
Oradan istifa edince hissizlik boşluğu diye bir şey oluştu
Kafamda ki tilkiler kalbimi unuttu
Ejderhalarla birlikte zihnimi esir tuttu
Nasıl anlatabilirim ki kendimi, eminken anlaşılmamaktan
Niye yazıyorum ki bu tonla heceyi
İşim ne, bıktım gerçeklerden saklanmaktan
Apaçık oluyorum kendime, "sevmiyorsun onu" desem de
Bir illüzyon vuruyor alnımdan, sancıyla kalbimde
Bir isim gitmiyor aklımdan, iki hece dilimde
Ben bıraksam da onu, bırakmıyor geçmişim, peşimde
İşte öyle bir ihtilaf sardı varlığımı
Doğruyu bilmekti yegane niyetim
Doğruyu bilince benden bana ben kaldı mı?
Doğru dediğim şeyle varlığımı yeni bir illüzyon sardı mı?
Nereden baksan cinayet, tek eksik ceset
Ben şuursuzca, ruhsuzca satırları yazarken
Sen okuyucu, nasıl beceriyorsun hissetmeyi
Benim duygularım yok içimde diyorum
Sen duygulanıp, "çok duygusalsın, boş ver" diyorsun
Bilmiyorum, basit işte
Duyguları zihnimle taklit ediyorum
Ölmüyor içimde ki o çocuk
Sadece ruhumu terk ediyorum
Evet bir yanım ilaçlı, ne diyeceğini şaşırmış
Aklımda ki ejderhalar tilkileri kaçırmış
Diğer yanım hasta, aklı fikri yasta
Duyguyu bıraktım ben, iki arka sokakta
Evet bir yanım ayık geziyor, her adımda düşüyor
Eksik tilkiler fazla ejderler, beni benden ediyor
Öyle bir ihtilaf sardı ki varlığımı
Kör oluyorum ufukta
Öyle bir şey ki bu, umutsuz kalıyorum soğukta
Ama beceremiyorum, ölmüyor içimde ki o çocuk!
Bir algı oyunu bu yaşam dedikleri
Boşa gidiyor her gün ektikleri…
Leğen
Leğende yıkandığım zamanları hatırlıyorum...
Ne güzeldi.
Sobada ısınmış su, kaynar olurdu.
Leğen maviydi, salonun ortasında dururdu.
Dalin kokmadım hiç, sabun gözümde kururdu.
Isınamadım sensiz ben, göz yaşlarım kururdu.
Su tenimde soğurdu.
Tırnaklarımı keserdi annem.
Kese yapardı bana.
Parmaklarımın ucu kan olurdu.
Tenimden siyah kir çıkardı.
Derim soyulurdu.
Ne de güzeldi o su.
Tenim de soğurdu.
Ne de güzeldi sabun kokusu.
Köpük gözümü vururdu.
Gözümü bulurdu.
Sıcak olurdu su, tenim de soğurdu.
Kaynar diye ağlardım, gözümün yaşı bağrımı yakardı.
Tırnak makası dururdu.
Onu beklerdim, gölgesi kocaman olurdu.
Parmaklarımı keserdi, canım yanardı.
Dünya dururdu.
Dışarıda yağmur yağardı.
Yağmur bitince annem yağmur kesildi derdi.
Sular giderdi, sular kesildi derdi.
Elektrik giderdi, elektrik kesilirdi.
Kocaman bir bıçak dünyanın ortasında dururdu.
Elektriği keserdi.
Gökyüzünde dururdu.
Yağmuru keserdi.
Suyu keserdi.
Sular dururdu.
Ne de yağmurlar yağardı, seller kudururdu.
Selde kaybolmuştu terliğim.
Eşi çöpü bulurdu.
Bulut olurdu gözlerim.
Yer yüzü olurdu o eski halı.
Duvarda dururdu gece lambası.
Gece lambası olurdum.
Uyurdum.
Tırnak makası kanımı akıtırdı.
Annem kese yapardı.
Lifimiz yoktu.
Ama sabun gözümde dururdu.
Sabundu.
En güzel koku sabundu.
Çocuktum.
Annem günde 2 kere yıkamıştı beni.
Balkonumun karşısındaki araziye ateş atmışlardı.
İs olurdu üstüm, annem sinirden kudururdu.
Anneme bağırırdım.
"Anne!" derdim balkonda dururdu.
"Reçelli ekmek at!" diye bağırırdım.
O ekmek nerede şimdi.
Şimdi olsa karnımı doyurmazdı belki.
Belki gözümü doyururdu.
Güneş gökte dururdu.
İnşaatta amcalar küfür eder dururdu.
İlk helikopter gördüğüm günü hatırlıyorum.
Helikopter kocamandı.
Kepçeleri izlerdik.
Üstüm batardı, annem vururdu.
Terlik fırlatırdı, ona sarılırdım.
Terlik dudağımı kanatırdı.
Dudağım annemin olurdu.
Öperdi geçerdi.
Şimdi kalbime hançerler yiyorum.
Öpülecek gibi değil.
Ölümün önüne eğil.
Her rüyada ölürdüm.
Yaşarken değil.
Asgari
Sobalı evlerin buğulu camları olurdu
En az herkesin bir kez kazımışlığı olurdu
Akşam olmuştu elektrikler yok olurdu
Herkesin hikayesinin bir sonu olurdu
Dışarıda kar ve Konya ayaz olurdu
Ve şairin dediği gibi
“ Herkes hayatını sürdürebileceği
Asgari ihtiyaçların peşindeydi”…